Ölçüsü olmayanın, dinî yorumu da ölçüsüz olur


 

 

Ölçüsü olmayanın, dinî yorumu da ölçüsüz olur.

 

Kumaşı metre ile ölçeriz. Ağırlığı da kilo ile tartarız. Sıvıların ölçüsü ise litredir. Yanlıştan kurtulmak için bu ölçülere muhtacız.

Dinî hayatımızda da durum aynıdır. Yanlış yorum yapmamak için ölçüye ihtiyacımız vardır. Ölçüsü olmayanın dinî hayatı yorumlaması da ölçüsüzdür..

Bu itibarla bugün sizlere bazı ölçüler arz etmek istiyorum. Ümit ediyorum ki, bu ölçüleri siz de tefekkürle okuyacak, tebessümle değerlendireceksiniz.

****

-“Kendiniz için takvayı tercih edebilirisiniz. Ama başkaları için fetvayı kâfi bulun!.” Çünkü herkesin mecbur olduğu fetvadır, takva değildir. Takva tercihe bağlıdır. Daha fazla

SABIR neydi…


 
SABIR neydi…
 

Nur-ı aynım, iki gözüm, bildinmi neydi sabır?

Ya neydi kirpiğinin kıvrığına tutulup kalan burukluk.Hani neydi nesre çevrilemeyen söz. Neydi bilgiye adanmış ayazların derununu dolduran acı.

Sabır bir aydınlık,sabır bir teselli… Büyük sahraya yağmur,istiridyeye inci… Sabır göz pınarlarını kurutan ferahlık; sabır hüzünler kulübesinin ışığı… Eyyub ile Yakub, Derviş ile Sultan…

Nur-ı aynım,iki gözüm bildinmi neydi sabır?

Haşre dek yokluğa hüküm giymiş bir güzelin kadehindeki iksirmiydi; son gezginin gözyaşlarıyla suladığı bir çiçekmi,ıssız harabelerin eşiğinde ıstırabı emerek büyümüş nazenin bir kelebek mi?

Karlı caddelerin kıyısında açmış ayın ondördü zambaklar bilir sabrı, nur-ı aynım, altın şehirlere uçan ebabiller bilir. Sadık rüyalarda bir gemi Ağrı dağına çıkar sabırla ve yaralı süvariler geçer kehkeşanlardan darüşşifalara doğru. Serazad türküsüyle hercai bir bülbül konar Kitab’ın son sayfasına, sabrı şeydalanır seherler ve sabahlar boyu nur-ı aynım, sabrı şeydalanır.

Sabır bir hazine ki… Daha fazla

Birbirimizi ne kadar teselli edebiliyorsak, o ilişki o kadar iyi bir ilişkidir.‏


 

Birbirimizi ne kadar teselli edebiliyorsak, o ilişki o kadar iyi bir ilişkidir.‏

İki insan arasında var ve aslolan şeyin “ilişki” olduğuna inanırım. Arası bozuk olan iki insan arasındaki temel mevzu ilişkiyse, arası iyi olanların da sahip oldukları o “iyi şey”in ilişki olduğu aşikârdır.

İyi bir ilişkinin ölçütleri nelerdir? Bu soru zihnimin bir kenarında hep durur. Alt alta dizilmiş maddelere yenilerini ekleyebilirim umuduyla.

“Birbirini çok sevmek” desem, sevginin hissî yönünün bugün varsa yarın yok da olabileceğine çokça şahit oldum. Aşk desem, hiç değil. Aşk zaman zaman nefrete bile kolayca dönüşebiliyor. Aşk ve şevkle evlenen insanların birkaç ay sonra en kısa yoldan boşanma yolları aramaları hiç de nadirattan değil. Aşkın ve âşığın kendisi teselliye muhtaçtır.

Şimdi bir cevabım daha var. Bir kitabın ismi dikkatimi çekti ilkin. Aradığım ölçütlerden birini daha bulduğumu biliyordum. Kitabın (Teselliler Kitabı) sonundan başladım okumaya. Daha fazla

DOSTUM


 

DOSTUM

Dostum; güneşe bak, toprağa bak, suya bak, buluta bak; fakat, arkana bakma….
Kimin geldiği önemli değil, kimin gelmediği de…
Unutma, yolcu değişir, yol değişir, ama menzil değişmez.
Yolcuya bakıp, yolunu tanıma.
Yola bak, yolcuyu tanı, yolcu hakkındaki kıymet hükmünü ona göre ver.
Vahim olan, yolun yolcusuz olması değil;
Asıl vahim olan yolcunun yolsuz olmasıdır;
Yolsuz, hedefsiz, amaçsız, şaşkın, hercai ve seyyal…..
“En doğru yol: en dikensiz yoldur” diyenler seni aldatıyorlar.
Onlar, karanlık evlerinde kaybettiklerini sokak lambasının altında arayan şaşkınlardır.

 

Aldırma…. Daha fazla

Leyla gerçekten de güzel değil miydi?


 
 
Leyla gerçekten de güzel değil miydi?
 
Denir ki, Leyla kara kuru, cılız, sıradan bir kız. Leyla’yı görenler Mecnun’un aklına şaşkın. Denir ki yine; padişah merak eder, çağırır Leyla’yı sarayına. Dillere destan bir güzellik uman padişah da başkaları gibi şaşkın. Leyla’ya bir sürü laf eder. “Bu muydu Mecnun’u mecnun eden Leyla!” bakışını hisseden Leyla, “Sen” der, “Mecnun değilsin!”  

Leyla’yı görüp de Mecnun’a dudak bükenler narsistik kültürde de egemen olan güzellik kavramından mustarip gibidirler: Güzelliği fiziksel güzelliğe hapsetmek. Leyla bir yüz ve bedenden ibaret değildir halbuki. Mesele yüz ve bedense eğer, cesetlerin de bir bedeni ve yüzü vardır. Leyla’nınsa başka bir güzelliği.

Onunla sohbet eden sanır ki Leyla tüm dünyayı unutmuş. Konuşana dikkat kesilmiş, tüm varlığı kulak olmuş. Anlatılanı anlatıldığı gibi anlamaya çalışır Leyla. Sözcükler vehmin duvarlarına çarpmaz ona vardığında. Anlatan “Hah işte, bunu anlatmaya çalışıyorum” der (hüsn-ü ifham). Daha fazla

İdeal Gençlik Nasıl Olmalı?


İdeal Gençlik Nasıl Olmalı?

Dr. H. İbrahim Kutlay
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor ki: “Allahım, kalblerimiz arasında sıcaklık meydana getir! Kulaklarımızı, gözlerimizi, kalblerimizi, eşlerimizi ve neslimizi bizim için bereketli eyle!..” 1

İslam’ın vazgeçilemez temel esaslarından biri “Nesil güvenliği”dir. Eşsiz bir hayat nizamı olan İslam, ortaya koyduğu “Akıl, din, can, mal ve nesil güvenliği” kuralı ile insanlık için asla vazgeçilemez olan bu beş temel unsurun korunmasını kesin bir dille emretmiş, bunun temini için kesin hükümler koymuştur.

Bu temel unsurdan biri olan “Irz, namus ve nesil güvenliği”, yeni yetişen neslin mayasının bozulmaması, aile müessesesinin mukaddes bir müessese olarak korunması ve neseb tesbitinin kolaylığı amacını taşımaktadır. Irz ve namusun korunması için aile ve okulda ciddî İslâmî ve ahlakî eğitimin verilmesi, gönüllere haya, iffet ve namus gibi ideal ahlakî ve manevî değerlerin yerleştirilmesi, tesettür, mahremiyet, aile ve nikâh gibi müesseselerin korunması; ayrıca nesil güvenliğini tehdit eden zina, fuhuş, livata v.b yüz kızartıcı adi suçların gerçekten caydırıcı önlemlerle cezalandırılması neslin mayasının temizliğine ve neseb tesbitine verilen önemi göstermektedir.

İslam toplumunda tertemiz bir fıtratla -yani İslâmî hakikatleri kabul etmeye meyilli olarak- dünyaya geldiği kabul edilen yeni nesil, temiz fıtratı bozulmadan manevî değerlerle büyütülecek, helal lokma ve İslâmî terbiye ile eğitilecek ve böylece Allah’ın izniyle Kitab’ımızın ifadesiyle “göz nuru olacak bir nesil” yetiştirilecektir.

Kuran-ı Kerim, Rahman’ın has kullarının; “Ey Rabbimiz!.. Eşlerimizden ve zürriyetimizden gözümüzün nuru olacak kimseleri bizlere ihsan eyle!.” 2 diye dua ettiklerini bildirmektedir. Gözlerimizin nuru ve sürûru, gönüllerimizi aydınlığı ve mutluluğu olacak genç nesil, dünya ve ahiret mutluluğuna vesile olan nesildir. Daha fazla

Seçmek ya da Seçmemek


Seçmek ya da Seçmemek

Seçtiklerimiz mi şekillendirir hayatı? Seçmediklerimiz midir hayatımıza yön veren? Hayat, her zaman seçenekler sunar önümüze. Seçmek ya da seçmemek size kalır. Bu yazının gerisini okumayı seçmek ya da seçmemek de sizin elinizde… Bakmayın başlığına, bu bir referandum yazısı değil. Şu hayatta seçmediğimiz seçenekler, sapmadığımız patikalar hakkında bir yazı… Yani “olduklarımız” değil “olmadıklarımız” üzerine… Gerisini okumayı seçmek ya da seçmemek gene sizin elinizde.

Aslında hayat ta en başından itibaren çatal çatal seçeneklerle örülü muazzam bir karmaşa. Kader dediğimiz şey ise bizim kişisel seçeneklerimizle ilerleyen yaratıcı ve ucu açık bir oyun belki de.

 Dünya edebiyatının deha yazarlarından Italo Calvino’yu çok severim. 1985’te vefat eden yazar, sadece usta bir hikâyeci ve romancı değil, aynı zamanda mahir bir hayalbaz idi. Hayaller labirentinden bize haritalar yollayan muzip bir beyin….

Calvino bir hikâyesinde bir türlü seçim yapamayan bir genç adamı anlatır. Sürekli iki fikir, iki proje arasında sıkışan, hiçbir konuda somut ve kesin bir karara varamayan bir tiptir bu. Neyi seçse, aklı seçmediğinde kalır. Bu yüzden iç huzuru nedir bilmez. Daima tedirgin. Daima gergin.
Gün gelir genç adam âşık olur. Ama bir değil, iki kadına birden. Daha fazla

İnsan ve Hoşgörü


 

 

İnsan ve Hoşgörü

İnsan, hem İncil’de; “ Tanrı’nın eliyle ve ona benzer şekilde şekillendirilerek yaratılmıştır ve O’na geri dönecektir. (Romalılara Mektup 8, 19-25) ”hem Tevrat’ta “ Ve Allah insanı kendi suretinde yarattı (Tekvin, Bab 1) ” hem de Kur’an da “ Biz insanı en güzel surette yarattık ” (Tin, Ayet 4) şeklinde ifade edilmiştir.

İşte bu kitapların iç manalarını bize öğretip yaşanır hale getiren tasavvuf, insanın Allah’ın manasının özü olduğunu ve Allah’ın alemleri yaratış sebebinin de kendi özünü aşikar etmek olduğunu açıklar. O halde insan yani Adem, her şeyin sahibinin dünyadaki tecellisidir. Dünyaya gelişinden itibaren her beşer, gerçek insan yani Adem olmak yolunda mücadele verir. Allah’ın her yarattığı insanda isim ve sıfatları, yani hakkı vardır. İnsan kendi özü ile karşılaşma yolunda Allah’ın hakkını Allah’a teslim etme mücadelesini verir. Yani insan denen varlık yaratıcı kudretin özünü taşıma şerefine sahiptir. Biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim, çok cahildir. (Ahzab, 72) . Ama insan, kendinde taşıdığı bu emanetten haberdar ise insan olur.

İşte kişinin hoşgörü sahibi olabilmesi için hem kendinde olanın değerini hem de herkesteki tecellinin kıymetini bilmesi lazımdır. Herkeste demek bile eksik kalır; yaratılan her zerrede Allah’ın hakkı vardır. O halde kamil olan, eserden müessire geçen ve muamelesini ona göre yapan kişidir.İnsan yaratanla yaratılan arasında bir noktada oturmaktadır. Hz. Mevlana Divan-ı Kebir de “ İnsandır desem, aşktan utanırım; Daha fazla

Sultan Ahmed’in Rüyası


Sultan Ahmed’in Rüyası
 
Mehmet PAKSU
Sultan Ahmed Camiindeyiz. İçeride ancak birkaç kişi var. Namazdan sonra camiin içinde alıcı bir gözle dolaşmaya başladım. Bir ara sol tarafta nefis bir hat dikkatimi çekti. Biraz büyükçe bir tablo. Siyah zemin üzerine altın yaldızla yazılmış bir hat. Hemen not aldım.

Aradan birkaç ay geçmişti. Birgün Ebû Eyyub el-Ensârî’yi ziyaret niyetiyle Eyüb Sultan’a gitmiştim. Efendimizin İstanbul’umuzdaki nâdide bir hatırası olan bu Medineli zâta bir Fatiha okudum. Türbeden çıkmak üzere hazırlanırken sol tarafta ışıklı bir dolap gözüme ilişti. Dolap, güzelim çiniler arasında yer alıyordu. Dikkatle baktım. Bu bir “ayak izi”ydi. Hemen solunda da güzel bir hatla yazılmış bir dörtlük bulunuyordu. Bu hat Sultan Ahmet Camiindeki yazının aynısıydı. Bunu da defterime kaydettim.

Bir kitap fuarındaydım. Bir hanım okuyucum geldi. Kitap imzalattıktan sonra çantasından bir paket çıkardı, Daha fazla

Bir Profesörün İlk Namazı


Bir Profesörün İlk Namazı
Prof. Jeffrey Lang 

Amerika’nın muhtelif üniversitelerinde görev yapan matematik Prof. Jeffrey Lang İslam’a giriş hikâyesini yazmış olduğu ‘Melekler soruncaya kadar’ (Even Angels Ask: A Journey to Islam in America) isimli eserinde derin felsefi düşüncelerle, ruhani duygular arasında ilk namazını şöyle dile getiriyor:


Jeffrey Lang

Müslüman olduğum gün cami imamı, bana namazın kılınışını açıklayan bir kitap verdi. Ancak Müslüman talebelerin buna endişelerini gördüm, bana: “Acele etme, rahat ol, zamanla yavaş yavaş yaparsın” dediler. Ben de kendi kendime, namaz bu kadar zor mu? Dedim ve talebeleri duymazlıktan gelerek, hemen vaktinde beş vakit namaz kılmaya karar verdim. O gece, loş ve küçük odama çekilerek kitaptan abdest ve namaz hareketleri eksersizlerini yaptım, namazda okunacak bazı surelerin Arapça okunuşlarıyla İngilizce anlamlarını ezberlemeye çalıştım. Daha fazla

Previous Older Entries