BİR TUŞA BASMAKLA KAYBOLAN ŞEYE ARKADAŞLIK DENEBİLİR Mİ?
Mostar dergisi, söyleşi: Davut Bayraklı
“Yavaşla” isimli kitabınızda hız’ın insana nasıl zarar verdiğinden bahsediyorsunuz. Özellikle günümüz genç kuşağı bu hız tutkusundan nasıl etkileniyor?
Gününüz toplumu bir hız toplumu, o kadar hızlı gidiyoruz ki, yoldaki hikâyeleri fark edemiyoruz. Sahip olduğumuz bedeni fark edemiyoruz. Hız toplumunda, aksiyon ve iş önem kazanıyor ve insanı insan yapan bazı temel değerler unutuluyor. Bütün mesele yarışı en önce bitiren kişi olmakta, ipi önce göğüslemekte. Sonuç süreçten önemli hale geliyor. Bu da rekabetçiliği, başkalarının acısından bir mutluluk üretmeyi getiriyor beraberinde. Mesela durup yardıma ihtiyaç duyan bir insana yardım etmek gibi, kendi nefsinden feragatta bulunarak daha ulvi bir amaç için hayatı seferber edebilmek gibi erdem ve değerler, bireysel üretimi, verimi, hızı düşürdüğü için gündemden kalkıyor. Genç kuşak bu hıza çok ayarlı bir kuşak. Onların zihinleri giderek TV’nin imge hızına ayarlanmış durumda. TV’deki imgeler üç saniyede bir değiştiği için gençler de artık hayatın durağanlığından şikâyet ediyorlar. Daha fazla enerji, daha fazla aksiyon istiyorlar hayatın içinde. Bu da adeta çocuklarda ve gençlerde dikkat eksikliği patlamasına yol açabiliyor. Günümüzün en önemli sorunlarından bir tanesi gençlerin burada ve şimdi olmayı, orada ve o anda olmayı unutmaları. Hepimizin bundan yakındığını biliyorum fakat sıklıkla gençler bir araya geldikleri zaman, tabletlerine, akıllı telefonlarına gömülüp sanal alemde gezintiye çıkmayı, burada ve anda olmak yerine sanal dünya ile irtibat kurmayı yeğliyorlar. Biz artık günü birlik etkileşimi, insanî hareketleri bile yavaş algıladığımız için çok daha hızlı etkileşime izin veren mecralara yönelmeye başlıyoruz. Bu bakımdan internet ve onun sağladığı sosyal medya ağları gençlere çok daha hızlı bir etkileşim imkânı veriyor ve gençler giderek reel dünyadan soyutlanıyor ve sanal âlemde yaşamaya başlıyorlar. Bu hız tutkusu kendini hayat biçimlerinde de gösterebiliyor. Mesela kitap okumak demode hâle geliyor. Bilgiyi çok hızlı ve yeterli bir biçimde edinebileceğimizi düşünüyoruz. Bir tür enformasyon oburu oluyoruz. O enformasyonun içinde kaybolan bilgiyi maalesef fark edemeyebiliyoruz. Yüzeysel olan derin olanı, çabuk ve şipşak olan emek gerektireni yutuyor. Bilmememiz gereken bir çok şey zihnimizde duruyor ancak bilmemiz gerekenlere ulaşamıyoruz. Daha fazla